Dün tırnaklarımı keserken " Tırnaklarının ucu ne kadar beyaz." dedi biri.
Sanki.
http://www.youtube.com/watch?v=Jk4S-YqO4f8
24 Aralık 2012 Pazartesi
12 Aralık 2012 Çarşamba
5 Aralık 2012 Çarşamba
BUGÜN
Bugün hatırlamadığım birkaç saniye var. O sırada araba kullanıyordum. Gözümü açtığımda çarpışmak kaçınılmazdı. Direksiyonu kırdım (ehliyetim yoktu), frene bastım (herkesin yaptığı gibi). Önümdeki arbaya çarptım. Çarptığım araba sivildi ama polisti. Bellerinde silah olan iki adama ehliyetsiz çarptım. Sonra eve gelip bir bira içtim. Sonra gittim stüdyoya prova yaptım. Birkaç bira daha içtim.
2 Aralık 2012 Pazar
HACI YATMAZ
Yüzün yere paralel.
Az önce kafatasını çatlatmışsın.
Hızla doğruluyorsun.
Şimdi de yüzüstü düşüyorsun.
Suratın, kaldırımdaki granitin sertliğine dayanamayıp yumuşuyor.
Hemencecik doğruluyorsun.
Başın dönüyor, yere doğru ve tam ters istikamettesin.
Aklına takılan şarkıyı unutmaya çalışman nafile.
Beyninde dönüp duran bu şarkının kulağına bir sıcaklık verdiğini düşünüyorsun.
Fakat sıcaklık 36,5 derece
Başına götürdüğün parmakların kırmızı.
Akıyor...
Yine savrulup doğruluyorsun.
Gıpta ediyorlar.
Ağzın, burnun kırılmış,
Yine, hep doğruluyorsun.
Az önce kafatasını çatlatmışsın.
Hızla doğruluyorsun.
Şimdi de yüzüstü düşüyorsun.
Suratın, kaldırımdaki granitin sertliğine dayanamayıp yumuşuyor.
Hemencecik doğruluyorsun.
Başın dönüyor, yere doğru ve tam ters istikamettesin.
Aklına takılan şarkıyı unutmaya çalışman nafile.
Beyninde dönüp duran bu şarkının kulağına bir sıcaklık verdiğini düşünüyorsun.
Fakat sıcaklık 36,5 derece
Başına götürdüğün parmakların kırmızı.
Akıyor...
Yine savrulup doğruluyorsun.
Gıpta ediyorlar.
Ağzın, burnun kırılmış,
Yine, hep doğruluyorsun.
18 Kasım 2012 Pazar
Eşittirsür!
Hızlısın.
Hava ardına kadar karanlık.
Önünde bi çift far,
"Ora" aydınlık.
Korkmuyosun.
"Ora" hızında ardın,
Ardın sürmekli karanlık.
Sür!
Kedi gibi sür!-
tün alkole,
Aklın fikrin ön sevişirken hepön.
Bi şey hızla geçer önünden,
"işte!" diyemeden daha
Heyecan da var.
Tilki mi o?
Göremedin,
Ki,
Tarifsiz,
Anla-[ma]-,(ta-ma)-[(dın.)]
Eşittirsür!
Neydi,n,okafabulanık?
Hızlısın.
O da hızlı,
Girdi-çıktı.
Heyecan da var.
Eşittirsür!
15 Ekim 2012 Pazartesi
28 Eylül 2012 Cuma
Ne zaman, nereyi keseceği belli olmayan bir tıraş makinesiysem.
http://www.youtube.com/watch?v=uMTRPMfGZTg
http://www.youtube.com/watch?v=uMTRPMfGZTg
19 Eylül 2012 Çarşamba
2 Ağustos 2012 Perşembe
DOLUNAY
Bu ay iki defa dolunayı görücez 2042'lere kadar falan sanırım bi daha yok. Bu nedenle Sarah Baras diyorum;
http://www.youtube.com/watch?v=YwushBt_Hpw
Sonra da canınız isterse bacak bacak üstüne atmış iki flamenco gitarcısının şaraplarını da içerken meşk etmesi;
http://www.youtube.com/watch?v=MK-M_EmbaAA&NR=1
http://www.youtube.com/watch?v=YwushBt_Hpw
Sonra da canınız isterse bacak bacak üstüne atmış iki flamenco gitarcısının şaraplarını da içerken meşk etmesi;
http://www.youtube.com/watch?v=MK-M_EmbaAA&NR=1
27 Temmuz 2012 Cuma
SARILMA MEKANİZMASI
İnsan evlatlarının savunma mekanizmalarına karşılık olarak, mütemadiyen savunmasız biçimde durup sarılma mekanizmalarınızı açmanın dikkat çekici sonuçları olur. Genelde sarılmak istediğiniz mecrada oluşan boşluğu fark etmeniz için gerekli olan zaman, altınızdan sandalyenizin çekilmesi ile affedersiniz mabadınızın üzerine düşme hissiyatını fark etmeniz için gereken zamandan uzun sürmektedir. Bu nedenle savunma mekanizmaları açık olan bir adem oğlumuz ya da havva kızımız, her halükarda sarılma mekanizması açık olan X kişisine karşı üstün gelecektir. Fakat sarılma mekanizması açık olan kişiye savunma mekanizması açık olan diger kişi de ancak teknik olarak sarılabilir.Yani savunma mekanizmanız açık iken sarılamazsınız. Hadi o zaman öpüşün, barışın;
http://www.youtube.com/watch?v=vr3x_RRJdd4
http://www.youtube.com/watch?v=vr3x_RRJdd4
5 Temmuz 2012 Perşembe
27 Haziran 2012 Çarşamba
ALARM
Bu sabah da kalktım.(Ne de güzel!) Aklımda alarm. Dişlerimi fırçalarken baktığım aynada uyanmamış benim;
Alarm: "Bir tehlike olduğunda bunu herkesin haber alması için verilen işaret!"
Alarm: "Her sabah kalkmamız için kurmuş olduğumuz telefon fonksiyonu. "
Her sabah kalkmamızın nedeni çoğumuzun işe (ne demekse o) gitmesi.
Her sabah tehlike içeresindeyiz.(tehlikeli iş, tehlike)
Tehlikeyi akşamdan sezip, sabah başımıza gelecekleri bildiğimiz için alarmı kuruyoruz.
Her sabah bir tehlike olduğunda bunu herkesin haber alması için bir işaret veriyoruz.
Her sabah bir tehlike olduğunda bunu herkesin haber alması için bir işaret veriyoruz.
Her sabah bu verdiğimiz işaret sadece bizi uyandırıyor.
İşe gitmek için uyanmamız tehlikeli.
Oysa kimse içinde bulunduğumuz tehlikeden haberdar değil.
Hepimiz tehlike sinyallerimizi yalnız kendi duyabileceğimiz frekanslara hapsediyoruz.
Sabah erken saatte, bir otobüste bu tehlike sinyallerini almadan yola çıkan kaç kişi var?
Herkes tehlike içerisinde ve kimseye duyuramadan ve bir otobüse bindi defalarca.
Alarm: "Bir tehlike olduğunda bunu herkesin haber alması için verilen işaret!"
Alarm: "Her sabah kalkmamız için şimdi kurmuş olduğum telefon fonksiyonu. "
Yatiim mi şimdi?
Yatiiim mi? Gerçekten?
24 Haziran 2012 Pazar
19 Haziran 2012 Salı
Yavaş Evladım
Bugün bunları dinlerim derseniz, playlistiniz...
(Mr. Rembetiko adının nerden geldiğini bana değil Cem'e sorun :)
12 Haziran 2012 Salı
KÖPEK BALIĞINDAN MARK'A
Uzunca bir süredir kendimi bir köpek balığı gibi hissediyordum. Bunu derken, bu balığın bilindik çağrışımlarından yola çıkmadım. Hayır o kadar vahşi değildim ve hayır dişlerim o kadar keskin de değildi. Durum şuydu;
Köpek balıkları, (geneli ama hepsi değil) solungaçlarının içerisinden devamlı su devinimi gerçekleştiremediği takdirde başlarına iki şey gelir.
1. Nefes alamazlar
2. Ağırlıkları sudan fazla olduğu için batarlar.
Bu nedenle sürekli hareket halinde olmak durumundalar.
Ben de durmamaya karar verdim. Nefessiz kalıp batmaktan iyiydi sonuçta bu kararım. E yoruldum haliyle lakin durmadım, duramazdım. Çok mu uykum geldi, şöyle güzel bir şekerlemeyi hakettim mi? Kafamı dayadığım yastıktan hep bir ses yükseldi; "Ölmek üzeresin dostum, kalk kendini öldürmeden!" Bir yandan her tarafı pirelenmiş, kenelenmiş köpek uykusu da diyebiliriz buna. Tam yatıyosun, zaten "iş yok güç yok oh be" derken, acı bir ısırık, kaşınma duygusu...Uykusuzluk mu, sonsuz uyku mu, yoksa ölümsüzlük mü, bildiğin ölüm korkusu mu? Bunların detayına girmeye lüzum yok bence.
Önemli mevzu şu; Bugün eve geldim. Bitkindim ve yeni aldığım kitabı okumaya başladım. İş edindim yine uyumamak için. Ondan hemen önce penye bir şort ile atlet de geçirdim mi üzerime, geçirdim. Kitabı okumaya başladığım sırada hafif serin bir esinti; "başını yastığa doğru usulca yasla" dedi ya da öyle bir melodisi vardı. Zaten bence her şeyin melodisi vardı. Şanslı (bizim kedi) bana baktı, başını yavaşça yere koydu. Gözlerini "hadi sen de uyu artık" der gibi yumdu. 5 tane piyasaya yeni çıkmış sivrisinek ayak ucumda duran battaniyeyi üzerime doğru çekiverdiler. Direnmedim bu kez.
Kalktığımda aklıma dün dinlediğim bir parça geldi. Mark Lanegan'ın sesi büyülemişti beni. Bu bir cover parça, aslı Massive Attack'a ait. Çok iyi bir klibi de var ama ben bu halini daha çok sevdim. Sonra gitarı elime aldım, düşlediğim sahneye çıktım. Her şeyin bir melodisi var ve ben bugünün melodisini çaldım. rınnnn rınnnn rı rınnnn rınnnnn.... ölmemiştim ....rınnnn rınnnn rı rınnnn rınnnnn
http://www.youtube.com/watch?v=WNVLShpmpik

1. Nefes alamazlar
2. Ağırlıkları sudan fazla olduğu için batarlar.
Bu nedenle sürekli hareket halinde olmak durumundalar.
Ben de durmamaya karar verdim. Nefessiz kalıp batmaktan iyiydi sonuçta bu kararım. E yoruldum haliyle lakin durmadım, duramazdım. Çok mu uykum geldi, şöyle güzel bir şekerlemeyi hakettim mi? Kafamı dayadığım yastıktan hep bir ses yükseldi; "Ölmek üzeresin dostum, kalk kendini öldürmeden!" Bir yandan her tarafı pirelenmiş, kenelenmiş köpek uykusu da diyebiliriz buna. Tam yatıyosun, zaten "iş yok güç yok oh be" derken, acı bir ısırık, kaşınma duygusu...Uykusuzluk mu, sonsuz uyku mu, yoksa ölümsüzlük mü, bildiğin ölüm korkusu mu? Bunların detayına girmeye lüzum yok bence.
Önemli mevzu şu; Bugün eve geldim. Bitkindim ve yeni aldığım kitabı okumaya başladım. İş edindim yine uyumamak için. Ondan hemen önce penye bir şort ile atlet de geçirdim mi üzerime, geçirdim. Kitabı okumaya başladığım sırada hafif serin bir esinti; "başını yastığa doğru usulca yasla" dedi ya da öyle bir melodisi vardı. Zaten bence her şeyin melodisi vardı. Şanslı (bizim kedi) bana baktı, başını yavaşça yere koydu. Gözlerini "hadi sen de uyu artık" der gibi yumdu. 5 tane piyasaya yeni çıkmış sivrisinek ayak ucumda duran battaniyeyi üzerime doğru çekiverdiler. Direnmedim bu kez.
Kalktığımda aklıma dün dinlediğim bir parça geldi. Mark Lanegan'ın sesi büyülemişti beni. Bu bir cover parça, aslı Massive Attack'a ait. Çok iyi bir klibi de var ama ben bu halini daha çok sevdim. Sonra gitarı elime aldım, düşlediğim sahneye çıktım. Her şeyin bir melodisi var ve ben bugünün melodisini çaldım. rınnnn rınnnn rı rınnnn rınnnnn.... ölmemiştim ....rınnnn rınnnn rı rınnnn rınnnnn
http://www.youtube.com/watch?v=WNVLShpmpik
9 Haziran 2012 Cumartesi
6 Haziran 2012 Çarşamba
The Dears - No Cities Left
http://grooveshark.com/#!/s/No+Cities+Left/4zx34u?src=5
Bu şarkı ile bir tanışın istedim.
Let's just keep fighting the end
We're holding hands
We're making plans
For Life
Let's just keep fighting the end
Last time I swear
Or we'll go nowhere tonight
Don't you think that now
Is the time to move on
If you don't mind well I'll
Just keep holding on for good
Let's just keep fighting
The end of the world
We will hold hands and
We will make plans
For Life
Bu şarkı ile bir tanışın istedim.
Let's just keep fighting the end
We're holding hands
We're making plans
For Life
Let's just keep fighting the end
Last time I swear
Or we'll go nowhere tonight
Don't you think that now
Is the time to move on
If you don't mind well I'll
Just keep holding on for good
Let's just keep fighting
The end of the world
We will hold hands and
We will make plans
For Life
31 Mayıs 2012 Perşembe
HAL
Ağzına kadar dolmuş olan bir dolmuştan daha çok dolmuş olan bu ruh halim ile çok büyük laflar edebilecekmiş gibi hissediyorum. Konuşmaya karar verdiğimde ise hani sevdiğin bir arkadaşının evinde uyursun ve hani üzerini örterler ya, öyle örtüyo bişey sessizlikleri üzerime, uyuyup gidiyorum. İyi de oldu diyorum.
12 dakika 32 saniye süren klasik batı müziği parçası gibi, bi geriliyor bi gevşiyor yaylılar. Sonunda o müzik kadar bi mana çıkmıyor ama. Deneysel desen o da değil.
Neyse, obsesyonik deprem kuşağımda, "masanın altına, buzdolabının yanına yatmam ben" dediğim için, her an mekanı terk etme eğiliminde uykuya dalmam da bi hayli zor. Belden aşağı vuran rüyalarım sağolsunlar, varlar. Geçen gece birini yakaladım, affedersiniz tam ağzını burnunu düzeltecektim ki o kalayı dökülmüş suratının, uyandım. Ben onu hatırlıyorum elbet, nerede görsem tanırım. Acaba o da beni hatırlar mı diye de düşünmeden edemiyorum.
Bütün gün kendi içimde verdiğim mücadelenin yarı ölü duruma geçtiğimde bile devam etmesi, bunun maraton olduğuna işarettir bence. Oysa benim yatarken spor ayakkabı giyme alışkanlığım hiç olmadı.
17 Mayıs 2012 Perşembe
Vagif Mustafazade
Aziza'nın saygıdeğer babasıdır kendisi.
Hemen aşağıda paylaştığım şarkısını dinlerken insan mutlu olur.
Hemen aşağıda paylaştığım şarkısını dinlerken insan hüzünlenir.
Daha ne denir.
http://www.youtube.com/watch?v=ttqYd3aXg_E

Bu da Vagıf'ın sevgili kızı Aziza. Babası onu kendi parmağından yaratmıştır;
http://www.youtube.com/watch?v=fZ5p7QVsNPQ
Hemen aşağıda paylaştığım şarkısını dinlerken insan mutlu olur.
Hemen aşağıda paylaştığım şarkısını dinlerken insan hüzünlenir.
Daha ne denir.
http://www.youtube.com/watch?v=ttqYd3aXg_E

Bu da Vagıf'ın sevgili kızı Aziza. Babası onu kendi parmağından yaratmıştır;
http://www.youtube.com/watch?v=fZ5p7QVsNPQ
10 Mayıs 2012 Perşembe
Soluk
Almış olduğun soluk, ciğerlerine ve beynine giden (baktığında evrene oranla küçücük olan) bu yollara serin bir esinti vermeli iken tersine, atmosfere giren bir gök cisminin oksijen ile imtihanı gibidir. Bu soluk (on binlerce diğer soluğun arasından sadece bu) yeni ortama alışmaya çalışan bir hanım evladı gibi kızarır, neredeyse yanmaya yüz tutar. İşte hava her zaman serinletmez ve su bir türlü ıslatmaz bu gibi anlarda.
17 Nisan 2012 Salı
DENİZCİLİK
Uzaklardan gelen turkuaz renkli, bembeyaz köpüklü dalga belki de dalga kırana çarpmayı hiç istemiyordu. Öbür yandan dalgakıran da gelen o dalgayı kırmayı hiç mi hiç istemiyordu.
Ve karşılaştılar.
7 Nisan 2012 Cumartesi
2 Nisan 2012 Pazartesi
Relationship
Relationship based on mutual need brings only conflict. However interdependent we are
on each other, we are using each other for a purpose, for an end. With an end in view,
relationship is not. You may use me and I may use you. In this usage, we lose contact. A
society based on mutual usage is the foundation of violence. When we use another, we
have only the picture of the end to be gained. The end, the gain, prevents relationship,
communion. In the usage of another, however gratifying and comforting it may be, there
is always fear. To avoid this fear, we must possess. From this possession there arises
envy, suspicion, and constant conflict. Such a relationship can never bring about
happiness.
A society whose structure is based on mere need, whether physiological or psychological,
must breed conflict, confusion and misery. Society is the projection of yourself in relation
with another, in which the need and the use are predominant. When you use another for
your need, physically or psychologically, in actuality there is no relationship at all; you
really have no contact with the other, no communion with the other. How can you have
communion with the other when the other is used as a piece of furniture, for your
convenience and comfort? So, it is essential to understand the significance of relationship
in daily life.
J. Krishnamurti
on each other, we are using each other for a purpose, for an end. With an end in view,
relationship is not. You may use me and I may use you. In this usage, we lose contact. A
society based on mutual usage is the foundation of violence. When we use another, we
have only the picture of the end to be gained. The end, the gain, prevents relationship,
communion. In the usage of another, however gratifying and comforting it may be, there
is always fear. To avoid this fear, we must possess. From this possession there arises
envy, suspicion, and constant conflict. Such a relationship can never bring about
happiness.
A society whose structure is based on mere need, whether physiological or psychological,
must breed conflict, confusion and misery. Society is the projection of yourself in relation
with another, in which the need and the use are predominant. When you use another for
your need, physically or psychologically, in actuality there is no relationship at all; you
really have no contact with the other, no communion with the other. How can you have
communion with the other when the other is used as a piece of furniture, for your
convenience and comfort? So, it is essential to understand the significance of relationship
in daily life.
J. Krishnamurti
1 Nisan 2012 Pazar
The quality of desire
....What happens if you do not condemn desire, do not judge it as being good or bad, but
simply be aware of it? I wonder if you know what it means to be aware of something?
Most of us are not aware because we have become so accustomed to condemning,
judging, evaluating, identifying, choosing. Choice obviously prevents awareness because
choice is always made as a result of conflict. To be aware when you enter a room, to see
all the furniture, the carpet or its absence, and so on—just to see it, to be aware of it all
without any sense of judgment—is very difficult. Have you ever tried to look at a person,
a flower, at an idea, an emotion, without any choice, any judgment?
And if one does the same thing with desire, if one lives with it—not denying it or saying,
“What shall I do with this desire? It is so ugly, so rampant, so violent,” not giving it a
name, a symbol, not covering it with a word—then, is it any longer the cause of turmoil?
Is desire then something to be put away, destroyed? We want to destroy it because one
desire tears against another creating conflict, misery and contradiction; and one can see
how one tries to escape from this everlasting conflict. So can one be aware of the totality
of desire? What I mean by totality is not just one desire or many desires, but the total
quality of desire itself
J. Krishnamurti
simply be aware of it? I wonder if you know what it means to be aware of something?
Most of us are not aware because we have become so accustomed to condemning,
judging, evaluating, identifying, choosing. Choice obviously prevents awareness because
choice is always made as a result of conflict. To be aware when you enter a room, to see
all the furniture, the carpet or its absence, and so on—just to see it, to be aware of it all
without any sense of judgment—is very difficult. Have you ever tried to look at a person,
a flower, at an idea, an emotion, without any choice, any judgment?
And if one does the same thing with desire, if one lives with it—not denying it or saying,
“What shall I do with this desire? It is so ugly, so rampant, so violent,” not giving it a
name, a symbol, not covering it with a word—then, is it any longer the cause of turmoil?
Is desire then something to be put away, destroyed? We want to destroy it because one
desire tears against another creating conflict, misery and contradiction; and one can see
how one tries to escape from this everlasting conflict. So can one be aware of the totality
of desire? What I mean by totality is not just one desire or many desires, but the total
quality of desire itself
J. Krishnamurti
30 Mart 2012 Cuma
FİYASKO
İlacı olmayan yerlerim ağrıyor,
Ovalıycaz mı şimdi oraları?
Nasır mı bassak üstüne?
Tütün mü yaksak?
Su mu serpsek?
Leyla mı izlesek?
Mecnun mu?
Uyuyo yahu,
Çok güzel.
Dur bi!
Uyandırsak mı, sırf kendi sirkimiz için?
Kendi markamızı mı yaratsak?
Çıkmayan leke gibi.
Adı fiyasko,
Kendi fiyasko.
Ovalıycaz mı şimdi oraları?
Nasır mı bassak üstüne?
Tütün mü yaksak?
Su mu serpsek?
Leyla mı izlesek?
Mecnun mu?
Uyuyo yahu,
Çok güzel.
Dur bi!
Uyandırsak mı, sırf kendi sirkimiz için?
Kendi markamızı mı yaratsak?
Çıkmayan leke gibi.
Adı fiyasko,
Kendi fiyasko.
27 Mart 2012 Salı
22 Mart 2012 Perşembe
SAHTE BABAANNE MELAHAT ?
İyidir be Melahat;
Sen öleli çok oldu di mi?
Biz burdayız hala.
Dünyaya da vermedik,
Hep borcuyoruz orasını, burasını.
Sen ne yaptın?
Ölünce geçti mi?
Olmayan,
Babaanne,
Babaanne,
Ama gerçekleşen.
Melahat?
Tülbentinlen uçuyodum lan ben senin.
Melahat?
17 Mart 2012 Cumartesi
12 Mart 2012 Pazartesi
Unutmuşum
Bana huzur veren ve beni umutlandıran çocukluk anılarımı unuttum. Sıkıntı veren ve hüzünlendirenlerin ise üzerleri özenle örtüldü. Aslında bu iki farklı hale girmeme neden olan anılarım, fazlasıyla ardışık ve pekala iç içeler.
Ve ben onları bu yüzden mi unuttum?
Ve ben onları bu yüzden mi unuttum?
19 Şubat 2012 Pazar
İlgimi Cezbeden Enstrümanlar - 3
THEORBO: 16. yüzyılda Floransa'da keşfedilen bu enstrüman, insana çeşit çeşit hikayeler anlatır. İki farklı sapı vardır ve oldukça büyük bu enstrümanı çalmak hüner ister. Toplam 14 teli mevcut, 6'sı iki telli olmak kaydıyla. Dinlediğim theorbo videosunda bana anlatılan hikaye şöyle idi;
http://www.youtube.com/watch?v=qeUcGD4rRRc
KALİMBA: Metal ve ahşabın mükemmel uyumu sonucu, sesi ile insana huzur veren bu Afrika çalgısı piyano gibi çalınır. Zaten Wikipedia ismini thumb piano başlığı altında yayınlamıştır. 3000 yıl evvel afrikanın batı sahillerinde bambu tuşlu bulunan kalimba, açık ara en eski enstrümanlardan biri olduğunu ortaya koyar. Sonraları tuşlar metal olmuş ki onun da ilk örnekleri 1300 seneliktir. Hepimizin kulağının çok aşina olduğu bu çalgı, ismiyle olmasa bile sesiyle popülerdir. İlk videoda klasik bir kalimba, ikinci videoda ise bu çalgının varyasyonları ile istenirse sınırların ne kadar zorlanabileceğini göreceksiniz. Meraklısı olanlar için 2. videoda çalan abinin şeceresi de 3 nolu bağlantıda. Buyrunuz;
1. http://www.youtube.com/watch?v=NDSts7geYMo&feature=endscreen&NR=1
2. http://www.youtube.com/watch?v=5fAAGheYTFA&feature=related
3. http://en.wikipedia.org/wiki/Array_mbira
DULCIMER: Kuzey Amerika Appalaş dağlarından size selam size selam getirmişem diyen İskoç -İrlandalı arkadaşlar 19. yy'da, "bu da bizim bağlamamız olsun" demişlerdir.3 veya 4 tellidir. Dinlerken canınız el çırpmak, azıcık ritim yeteneği olanlar ise bu çırpışma halinde, sağ veya sol ayaklarını da yere çalıp ses getirmek isteyebilirler. Şöyle ki:
.jpg)
http://www.youtube.com/watch?v=INu3UQ35yVk
JEW HARP: Hepimizin daha önce bir şekilde dinlemiş olduğu bu enstrümanın geçmişi oldukça eskiye dayanmakla beraber, 4. yy'da Çin'de çizimlerine rastlanmıştır. Çok farklı coğrafyalarda birbirine yakın işlevi gören, farklı isimlerle adlandırılan bu enstrüman aynı zamanda Türki cumhuriyetlerde de halen çalınmaktadır. Ben de çaldığım için bu enstrümana torpil geçer ve farklı örneklerini dinlemeniz için size 4 farklı video sunarım. 1. videoda batılı arkadaşlar grup halinde meşk edecekler. 2. video da Altaylardan bir abimiz hikayesini anlattığı çok iyi bir performans sergileyecek. Tribal kafalara 3. videoda gireceğiz. 4. videoda ise bu aleti çalan adamları sinir eden Yann diye bir insan evladı var. Bu enstrümanı çalın, beyin frekanslarınızı gevşetin, rahatlatın derim ben;
1. http://www.youtube.com/watch?v=SOifVKoDUZ4&feature=related
2. http://www.youtube.com/watch?v=M5OUeyKicWw&feature=related
3. http://www.youtube.com/watch?v=jFIQsNAuAu0&feature=related
4. http://www.youtube.com/watch?v=4kR0zxp0gjE&feature=related
THROAT SINGING: Bence bu da bir enstrümandır, sadece satın alamazsınız. Gırtlağınızda bu "çalgı" vardır ya da yoktur. Farklı yerlerde, ilginç müzikler yapıyor insanlar; Kanada'dan Moğolistan'a kadar. Beni en çok etkileyenlerden birisi de 4 no'lu video oldu. Çeşitli hayvanların seslerini çıkaran bu iki tatlı kadın arasında bir mücadele vardır; duran, nefes alan veya gülen kaybeder :)
1. http://www.youtube.com/watch?v=DY1pcEtHI_w
2. http://www.youtube.com/watch?v=t8QuNdfb-Yw&feature=related
3. http://www.youtube.com/watch?v=jQICq2YBkcY&feature=related
4. http://www.youtube.com/watch?v=_x86SiUS7oA&feature=related

KALİMBA: Metal ve ahşabın mükemmel uyumu sonucu, sesi ile insana huzur veren bu Afrika çalgısı piyano gibi çalınır. Zaten Wikipedia ismini thumb piano başlığı altında yayınlamıştır. 3000 yıl evvel afrikanın batı sahillerinde bambu tuşlu bulunan kalimba, açık ara en eski enstrümanlardan biri olduğunu ortaya koyar. Sonraları tuşlar metal olmuş ki onun da ilk örnekleri 1300 seneliktir. Hepimizin kulağının çok aşina olduğu bu çalgı, ismiyle olmasa bile sesiyle popülerdir. İlk videoda klasik bir kalimba, ikinci videoda ise bu çalgının varyasyonları ile istenirse sınırların ne kadar zorlanabileceğini göreceksiniz. Meraklısı olanlar için 2. videoda çalan abinin şeceresi de 3 nolu bağlantıda. Buyrunuz;

2. http://www.youtube.com/watch?v=5fAAGheYTFA&feature=related
3. http://en.wikipedia.org/wiki/Array_mbira
DULCIMER: Kuzey Amerika Appalaş dağlarından size selam size selam getirmişem diyen İskoç -İrlandalı arkadaşlar 19. yy'da, "bu da bizim bağlamamız olsun" demişlerdir.3 veya 4 tellidir. Dinlerken canınız el çırpmak, azıcık ritim yeteneği olanlar ise bu çırpışma halinde, sağ veya sol ayaklarını da yere çalıp ses getirmek isteyebilirler. Şöyle ki:
.jpg)
http://www.youtube.com/watch?v=INu3UQ35yVk
JEW HARP: Hepimizin daha önce bir şekilde dinlemiş olduğu bu enstrümanın geçmişi oldukça eskiye dayanmakla beraber, 4. yy'da Çin'de çizimlerine rastlanmıştır. Çok farklı coğrafyalarda birbirine yakın işlevi gören, farklı isimlerle adlandırılan bu enstrüman aynı zamanda Türki cumhuriyetlerde de halen çalınmaktadır. Ben de çaldığım için bu enstrümana torpil geçer ve farklı örneklerini dinlemeniz için size 4 farklı video sunarım. 1. videoda batılı arkadaşlar grup halinde meşk edecekler. 2. video da Altaylardan bir abimiz hikayesini anlattığı çok iyi bir performans sergileyecek. Tribal kafalara 3. videoda gireceğiz. 4. videoda ise bu aleti çalan adamları sinir eden Yann diye bir insan evladı var. Bu enstrümanı çalın, beyin frekanslarınızı gevşetin, rahatlatın derim ben;

2. http://www.youtube.com/watch?v=M5OUeyKicWw&feature=related

4. http://www.youtube.com/watch?v=4kR0zxp0gjE&feature=related
THROAT SINGING: Bence bu da bir enstrümandır, sadece satın alamazsınız. Gırtlağınızda bu "çalgı" vardır ya da yoktur. Farklı yerlerde, ilginç müzikler yapıyor insanlar; Kanada'dan Moğolistan'a kadar. Beni en çok etkileyenlerden birisi de 4 no'lu video oldu. Çeşitli hayvanların seslerini çıkaran bu iki tatlı kadın arasında bir mücadele vardır; duran, nefes alan veya gülen kaybeder :)
1. http://www.youtube.com/watch?v=DY1pcEtHI_w
2. http://www.youtube.com/watch?v=t8QuNdfb-Yw&feature=related
3. http://www.youtube.com/watch?v=jQICq2YBkcY&feature=related
4. http://www.youtube.com/watch?v=_x86SiUS7oA&feature=related
18 Şubat 2012 Cumartesi
İlgimi Cezbeden Enstrümanlar - 2
KORA: Bu enstrümanın adını ilk defa Tom diye Afrika'da djembe dersi almış olan bir arkadaşımdan duymuştum. Bana anlatığı kadarı ile çalınması oldukça zor bir enstrümandı. Açtım baktım ben de haliyle, nasılmış diye hemen. Zormuş :)
Kora, yarım kesilmiş su kabağı ile üstüne inek derisi gerilmiş olan çok telli bir Batı Afrika çalgısı.Sahip olduğu 21 tel gövdeden dışarı uzanan çubuğun bir tarafında on bir, diğer tarafında da on tane bulunmak üzere ayarlanmış. Çalgı çalınırken gövdenin iç kısmı müzisyene dönük. Korayı çalmak için her iki elin de baş parmak ve işaret parmakları kullanılır. Yaygın olarak Gambia, Mali,Senegal ve Gine'de çalınır. (alıntı / vikipedi)
Bu çalgıyı bir kaç nesil boyunca çalan bir ailenin mirası ve günümüzdeki üstadı Toumani Diabete, ilk videomuzda çalma mantığını anlatıyor bizlere (evet beyninizi 7'ye falan bölerek çalcaksınız:). 2. videoda ise müziğin tadını çıkarın derim ben.
1. http://www.youtube.com/watch?v=8luhdxS2KuM
2. http://www.youtube.com/watch?v=1PKdK_68r0A&feature=relmfu
CUICA: En makara çalgılardan birisidir. Brezilya dediğimizde aklımıza samba geliyorsa, samba dediğimizde de aklımıza ne gelecek? Evet cuica! Kendisi solo çalındığında, belki herkes tarafından uzun süre dinlenilmesi mümkün olmayan (bkz. video 1) fakat samba çalmaya başladığında, içimizi kıpır kıpır eden (bkz. video 2) enstrümanlarımızdandır. İç Anadolu bölgesinin bozlaklarıyla da iyi gider? Şaka bir yana, Okay Temiz abimiz, taaa 80'li yıllarda "Denizaltı Rüzgarları" adlı parçasında çaktırmadan başarıyla kullanmıştır.
1. http://www.youtube.com/watch?v=Tqh2wWIMDAA
2. http://www.youtube.com/watch?v=AUUbg1PUK8I&feature=related

WATERPHONE: Yahu bugüne kadar adını hiç duymadım desem, bugün itibari ile şans eseri keşfettim desem. Bu alet hakkında çok fazla bir şey söylemiycem, çünkü enstrümanı keşfeden Richard Bey'in sitesini incelemek istiyorum öncelikle.(bkz. aşağıda ya da aşağıya bakınız) Sadece ben korkak bir insanım diyorsanız, bu oyuncağı çok sevemeyebilirsiniz.
1. http://www.youtube.com/watch?v=hFyv6t3OS3c
2. http://www.youtube.com/watch?v=BSnr5RQJjbA
Site adresi: http://www.waterphone.com/
THEREMIN: Şahsen almak, çalmak istediğim ilgimi cezbeden enstrümanların başında gelir. *İsmini mucidi olan rus Profesör Leon Theremin den alır. Kontrolü iki metal anten arasında sağlanır, bu antenler aleti çalan kişinin ellerinin pozisyonunu algılarlar. Bir el ile titreşim dalgaları gönderilir diğer el ile de sesin şiddeti ayarlanır. Teremin ürkütücü sesler ile birleşik bir alettir. Elektrik sinyalleri Teremin uzerinde büyütülür ve bağlı olan hoparlörlere gönderilir.(vikipedi)
Aşağıda izleyeceğiniz videoda, bu aleti çalan en maharetli elleri görmeniz mümkündür.
http://www.youtube.com/watch?v=Ptq_N-gjEpI&feature=share,
OCARINA: Kısaca üflüyosun, o da senin ruhuna üflüyor.
1. http://www.youtube.com/user/docjazz4?ob=4&feature=results_main
2. http://www.youtube.com/watch?v=jKrhPHSuy4Q
Kora, yarım kesilmiş su kabağı ile üstüne inek derisi gerilmiş olan çok telli bir Batı Afrika çalgısı.Sahip olduğu 21 tel gövdeden dışarı uzanan çubuğun bir tarafında on bir, diğer tarafında da on tane bulunmak üzere ayarlanmış. Çalgı çalınırken gövdenin iç kısmı müzisyene dönük. Korayı çalmak için her iki elin de baş parmak ve işaret parmakları kullanılır. Yaygın olarak Gambia, Mali,Senegal ve Gine'de çalınır. (alıntı / vikipedi)
Bu çalgıyı bir kaç nesil boyunca çalan bir ailenin mirası ve günümüzdeki üstadı Toumani Diabete, ilk videomuzda çalma mantığını anlatıyor bizlere (evet beyninizi 7'ye falan bölerek çalcaksınız:). 2. videoda ise müziğin tadını çıkarın derim ben.
1. http://www.youtube.com/watch?v=8luhdxS2KuM
2. http://www.youtube.com/watch?v=1PKdK_68r0A&feature=relmfu
CUICA: En makara çalgılardan birisidir. Brezilya dediğimizde aklımıza samba geliyorsa, samba dediğimizde de aklımıza ne gelecek? Evet cuica! Kendisi solo çalındığında, belki herkes tarafından uzun süre dinlenilmesi mümkün olmayan (bkz. video 1) fakat samba çalmaya başladığında, içimizi kıpır kıpır eden (bkz. video 2) enstrümanlarımızdandır. İç Anadolu bölgesinin bozlaklarıyla da iyi gider? Şaka bir yana, Okay Temiz abimiz, taaa 80'li yıllarda "Denizaltı Rüzgarları" adlı parçasında çaktırmadan başarıyla kullanmıştır.
1. http://www.youtube.com/watch?v=Tqh2wWIMDAA
2. http://www.youtube.com/watch?v=AUUbg1PUK8I&feature=related

WATERPHONE: Yahu bugüne kadar adını hiç duymadım desem, bugün itibari ile şans eseri keşfettim desem. Bu alet hakkında çok fazla bir şey söylemiycem, çünkü enstrümanı keşfeden Richard Bey'in sitesini incelemek istiyorum öncelikle.(bkz. aşağıda ya da aşağıya bakınız) Sadece ben korkak bir insanım diyorsanız, bu oyuncağı çok sevemeyebilirsiniz.

2. http://www.youtube.com/watch?v=BSnr5RQJjbA
Site adresi: http://www.waterphone.com/
THEREMIN: Şahsen almak, çalmak istediğim ilgimi cezbeden enstrümanların başında gelir. *İsmini mucidi olan rus Profesör Leon Theremin den alır. Kontrolü iki metal anten arasında sağlanır, bu antenler aleti çalan kişinin ellerinin pozisyonunu algılarlar. Bir el ile titreşim dalgaları gönderilir diğer el ile de sesin şiddeti ayarlanır. Teremin ürkütücü sesler ile birleşik bir alettir. Elektrik sinyalleri Teremin uzerinde büyütülür ve bağlı olan hoparlörlere gönderilir.(vikipedi)
Aşağıda izleyeceğiniz videoda, bu aleti çalan en maharetli elleri görmeniz mümkündür.
http://www.youtube.com/watch?v=Ptq_N-gjEpI&feature=share,
OCARINA: Kısaca üflüyosun, o da senin ruhuna üflüyor.
1. http://www.youtube.com/user/docjazz4?ob=4&feature=results_main
2. http://www.youtube.com/watch?v=jKrhPHSuy4Q
İlgimi Cezbeden Enstrümanlar - 1 (Uzakdoğu)
ERHU: Bu enstrümanın tırnakla çalınması, çalım tekniği yönünden yurdumun klasik kemençesine benzerlik gösterir. Tellerin sapına oldukça uzak olması ve sesinin verdiği derinliğin çalan kişiyi çeşitli jestlere meyletmesi ilgi çekici. Kısaca verilecek bilgiler:
Erhu, Çin’in tanınmış yaylı müzik aletidir. Kökeni 7.-10. yüzyıllar arasında hüküm süren Tang hanedanına uzanan Erhu, o zamanlar esas olarak Çin’in kuzeybatısındaki azınlık milliyetler arasında yaygındı. Bin yıldan fazla süre içinde Erhu, operalar için önemli bir çalgı haline geldi. Erhu’nun yapısı çok basittir. Yaklaşık 80 santim uzunluğundaki sap, iki tel, çay bardağı şeklindeki gövde ve at kıllarından yapılan yaydan oluşur. Çalgıcı, sol elinde Erhu, sağ elinde kavisi tutar. Erhu’nun ses ölçüsü, üç oktava ulaşır.(alıntıdır)
Farklı örneklerini izledim ve bu video'da karar kıldım;
http://www.youtube.com/watch?v=Uxlz1jBEoL8&feature=related
GUZHENG: Bana oldukça sofistike görünen ve bir üstat elinden dinlediğim vakit haksız olmadığımı anladığım, pek eski bir Çin enstrümanıdır kendisi. Çin'de oldukça popüler bir enstrümanmış. Dinlediğimiz anda zaten "haaa ben bunu biliyom" dedirtir. Enstrümanistin sağ eli ile çaldığı notaları, sol eliyle bambaşka diyarlara götürmesi açısından çalımı oldukça zor görünmekte. Aklımıza ilk anda kah arpı, kah kanunu getirse de o Guzheng'dir.
Benim görmeye değer bulduğum iki video var. Birincisi geleneksel guzheng çalımına iyi bir örnek ve diğeri azıcık içiniz açılsın diye Gorillaz ile birlikte canlı bir performans;
1. http://www.youtube.com/watch?v=1KhUo66Nj7w&feature=share
2. http://www.youtube.com/watch?v=whJ2nPeqtVU&feature=related
SHENG: Bu enstrümanın görüntüsü ilk bakışta hemen ilgimi çekti. 12. yy'dan beri Çin'de çalınan, sesi de bazı bazı mızıkayı andıran meret ne menem bir şeymiş diyenlere;
http://www.youtube.com/watch?v=_iR-KrbeFs0&feature=share
XUN: Adının "wind instrument" olarak anılması baya baya hoşuma gitti. Çin'in en eski çalgılarından. Benim de buna çok benzer ve seramikten yapılma bir kızılderili çalgım var. Ocarina ile de bir akrabalıkları olduğu kesin. Çok farklı şekillerde ve ebatlarda olabiliyor. Buna bağlı olarak üzerindeki delik sayısı ve tonları da farklılık gösteriyor elbet. Çıkardığı ses derin ve gerçekten rüzgarla bir ilgisi var bu aletin.
Bu nedenle rüzgarlı bir havada çalan bu amcanın videosunu seçtim;
http://www.youtube.com/watch?v=O9ASqF8qQI4&feature=share
PİPA: Perde aralıkları ve klavyesi oldukça ilgi çekici olan bu çalgının çalımı da oldukça zor görünmekte. Yemek yeme konusunda gayet basit davranan Çin evlatları, ( sokaktan geçen köpek, türlü börtü böcek v.b.) maalesef alfabeleri ve enstrümanları konusunda aynı kolaylığa mahal vermemişler.
Kendisinin üstat olduğunu öncelikle tavırlarından anladığımız, hemen sonra çalımıyla da bu çıkarımımızı onayladığımız çekik gözlü, serin ruhlu (ki ben kendisinin az konuştuğunu düşünüyorum) Lin Shi-Chen amcamın videosu da şöyle;
http://www.youtube.com/watch?v=KCK29taZ2N4&feature=share
GUQIN: Guqin, Çin’in eski telli müzik aleti imiş. Yaklaşık 3 bin yıl önce hüküm süren Zhou Hanedanı döneminde Çin milletinin ataları tarafından yaratılmış. Eski çağlarda çalgıcılar, Guqin çalmadan önce banyo yaparlar, tütsü yakarlar, sonra bacakları üzerinde oturarak çalmaya başlarlarmış.

Farklı örneklerini izledim ve bu video'da karar kıldım;
http://www.youtube.com/watch?v=Uxlz1jBEoL8&feature=related
GUZHENG: Bana oldukça sofistike görünen ve bir üstat elinden dinlediğim vakit haksız olmadığımı anladığım, pek eski bir Çin enstrümanıdır kendisi. Çin'de oldukça popüler bir enstrümanmış. Dinlediğimiz anda zaten "haaa ben bunu biliyom" dedirtir. Enstrümanistin sağ eli ile çaldığı notaları, sol eliyle bambaşka diyarlara götürmesi açısından çalımı oldukça zor görünmekte. Aklımıza ilk anda kah arpı, kah kanunu getirse de o Guzheng'dir.
Benim görmeye değer bulduğum iki video var. Birincisi geleneksel guzheng çalımına iyi bir örnek ve diğeri azıcık içiniz açılsın diye Gorillaz ile birlikte canlı bir performans;
1. http://www.youtube.com/watch?v=1KhUo66Nj7w&feature=share
2. http://www.youtube.com/watch?v=whJ2nPeqtVU&feature=related
SHENG: Bu enstrümanın görüntüsü ilk bakışta hemen ilgimi çekti. 12. yy'dan beri Çin'de çalınan, sesi de bazı bazı mızıkayı andıran meret ne menem bir şeymiş diyenlere;
http://www.youtube.com/watch?v=_iR-KrbeFs0&feature=share

Bu nedenle rüzgarlı bir havada çalan bu amcanın videosunu seçtim;
http://www.youtube.com/watch?v=O9ASqF8qQI4&feature=share
PİPA: Perde aralıkları ve klavyesi oldukça ilgi çekici olan bu çalgının çalımı da oldukça zor görünmekte. Yemek yeme konusunda gayet basit davranan Çin evlatları, ( sokaktan geçen köpek, türlü börtü böcek v.b.) maalesef alfabeleri ve enstrümanları konusunda aynı kolaylığa mahal vermemişler.
Kendisinin üstat olduğunu öncelikle tavırlarından anladığımız, hemen sonra çalımıyla da bu çıkarımımızı onayladığımız çekik gözlü, serin ruhlu (ki ben kendisinin az konuştuğunu düşünüyorum) Lin Shi-Chen amcamın videosu da şöyle;
http://www.youtube.com/watch?v=KCK29taZ2N4&feature=share
GUQIN: Guqin, Çin’in eski telli müzik aleti imiş. Yaklaşık 3 bin yıl önce hüküm süren Zhou Hanedanı döneminde Çin milletinin ataları tarafından yaratılmış. Eski çağlarda çalgıcılar, Guqin çalmadan önce banyo yaparlar, tütsü yakarlar, sonra bacakları üzerinde oturarak çalmaya başlarlarmış.
Kung-fu bildiği gün gibi açık olan Liu Zhengchun sizler için çalıyor; QiujiangyeboSevinç, nefret, hüzün gibi duyguların yanı sıra doğa güzellikleri de Guqin’le ifade edilebilirmiş.
http://www.youtube.com/watch?v=fKNeParT2eQ
10 Şubat 2012 Cuma
Ç'alıntı
.....Marki, İtalyan tiorbasının tozunu aldı. Sonra tellerini gererek, yalnızca sevgiye yorulabilecek bir titizlikle akort etti ve ne yılların, ne de uzak anıların değiştirebildiği iyi bir ses ve kötü bir kulakla bir zamanların şarkılarını yeniden çalıp söylemeye koyuldu. O günlerde Sierva Maria, şarkılarda dedikleri gibi, aşkın her şeyin üstesinden gelebileceğinin doğru olup olmadığını sordu ona.
"Doğrudur" diye yanıt verdi babası, "ama sen yine de inanmasan iyi olur."....
http://www.youtube.com/watch?v=qeUcGD4rRRc
...."Demek inancınızı yeniden kazandınız." dedi Abrenuncio.
"İnsan hiçbir zaman inancını tam olarak yitirmez," diye karşılık verdi marki. "İçinde hep bir kuşku kalır."
Abrenuncio, ne demek istediğini anlamıştı. Artık inanmaz olmanın, daha önce inancın bulunduğu yerde silinmez bir yara izi bıraktığını düşünmüştü hep....
"Doğrudur" diye yanıt verdi babası, "ama sen yine de inanmasan iyi olur."....
http://www.youtube.com/watch?v=qeUcGD4rRRc
...."Demek inancınızı yeniden kazandınız." dedi Abrenuncio.
"İnsan hiçbir zaman inancını tam olarak yitirmez," diye karşılık verdi marki. "İçinde hep bir kuşku kalır."
Abrenuncio, ne demek istediğini anlamıştı. Artık inanmaz olmanın, daha önce inancın bulunduğu yerde silinmez bir yara izi bıraktığını düşünmüştü hep....
3 Şubat 2012 Cuma
O - ADAM - ÇİÇEK
O adam çiçeği şu kadına vermez,
Şu kadının bahçesine eker,
Bakar melül melül.
Bu adam görür o çiçeği,
Koparır,
Verir öbür kadına,
Bakar melül melül.
Şu kadın bahçesindeki çiçeği sez-e-mez,
Bu adam öbür kadının bahçesine çiçek e-ke-mez,
Öbür kadın "Neden kopardın be adam!" di-ye-mez,
O adam kim kopardı çiçekleri bil-e-mez,
Nerde kaldı bu çiçeğin kökü?
Fidansızlar
Akyaka
Şu kadının bahçesine eker,
Bakar melül melül.
Bu adam görür o çiçeği,
Koparır,
Verir öbür kadına,
Bakar melül melül.
Şu kadın bahçesindeki çiçeği sez-e-mez,
Bu adam öbür kadının bahçesine çiçek e-ke-mez,
Öbür kadın "Neden kopardın be adam!" di-ye-mez,
O adam kim kopardı çiçekleri bil-e-mez,
Nerde kaldı bu çiçeğin kökü?
Fidansızlar
Akyaka
OL-SANA 4-4'LÜK
Ve öyle oldu dediler,
Olduk,
Ve öyle olsun dediler,
Olduk,
Ve öyle olsun dediler,
Bir şey anlıyor(muy)duk,
Takip ettik.
Ve savrul, yumul,
Para kazan, yamul.
Ve sorma,
GEL,
Sokul, sokul.
Daha sokul,
VE DEFOL!!!
.........................
Def'olduk,
Ve def'ettik,
İçimizi; def'nettik,
Elaleme; def'olduk,
Elalemi; def'ettik,
Vurduk insan içinde def'imize,
Duyulsun heeeep 9-8'lik,
Oysa hepimiz 4-4'lük olmak isterdik...24 Ocak 2012 Salı
MASA BEZİ
Kirlenmişim bugün,
Leş gibi alkol kokuyorum,
Ooooffff,
Dün gece de buradaydım,
Hem de ıslaktım,
Çok da sıkıldım.
Dokunmasanıza lan bana artık...
17 Ocak 2012 Salı
FARK ETMEZ
Bazen olduğun yerde durmak istersin ama hayat ensesinden tutar insanı ve bambaşka bir yere doğru çeker. Benim de tırnaklarımı yeni kestiler. Çok güçlü bir şey beni başka tarafa doğru çekiyor sanırım.
Bilmiyorum, belki de itiliyorum bir yerden, artık hiç itilemeyeceğim bir yere doğru.
Göz bebeklerim büyüyor. Tutunamıyorum. Ayrılmak istemediğim o yere doğru bakıyorum. Gözlerimi kırpamam. Hep orayı özleyeceğimi bilerek kendimi niye bundan mahrum edeyim ki. Sanki gözlerimi hiç ayırmazsam, ne kadar uzaklaşırsam uzaklaşayım hep orayı görebilirim.
Giderek ufalıyor gördüklerim. Olsun, kafamdakilerle daha net bile görürüm bence.
Şimdi itilme mi, yoksa çekilme mi olduğunu bilemediğim bu kuvvetle birlikte yaşamaya alıştım. Tırnaklarım bile uzadı ama tutunmaya nedense hiç niyetli değilim.
Dünyanın yuvarlak olma prensibinden yola çıkıyorum. Oradan tekrar geçeceğimi biliyorum.
Ve şimdi şimdi anlamaya başlıyorum.
Sanki, bir önemi yok tutunmanın, ora'nın, tırnakların. Sadece biraz ensem acımaya başladı. Şimdi gitmeliyim. En başta söyledim ya; itiliyorum veya çekiliyorum.
Bence ne fark eder?
Bilmiyorum, belki de itiliyorum bir yerden, artık hiç itilemeyeceğim bir yere doğru.
Göz bebeklerim büyüyor. Tutunamıyorum. Ayrılmak istemediğim o yere doğru bakıyorum. Gözlerimi kırpamam. Hep orayı özleyeceğimi bilerek kendimi niye bundan mahrum edeyim ki. Sanki gözlerimi hiç ayırmazsam, ne kadar uzaklaşırsam uzaklaşayım hep orayı görebilirim.
Giderek ufalıyor gördüklerim. Olsun, kafamdakilerle daha net bile görürüm bence.
Şimdi itilme mi, yoksa çekilme mi olduğunu bilemediğim bu kuvvetle birlikte yaşamaya alıştım. Tırnaklarım bile uzadı ama tutunmaya nedense hiç niyetli değilim.
Dünyanın yuvarlak olma prensibinden yola çıkıyorum. Oradan tekrar geçeceğimi biliyorum.
Ve şimdi şimdi anlamaya başlıyorum.
Sanki, bir önemi yok tutunmanın, ora'nın, tırnakların. Sadece biraz ensem acımaya başladı. Şimdi gitmeliyim. En başta söyledim ya; itiliyorum veya çekiliyorum.
Bence ne fark eder?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)